Uzun, hem de çoooook uzun zamandır albüm incelemesi yazmıyordum. Nedense Post Pop Depression‘ı yazmak haftalardır aklımda ama bir süredir erteliyordum ve artık neyi bekliyorsam; bekletiyordum işte bir şekilde yazıyı…
Ama bence oldu, tam bu albüme göre oldu bu yazının gidişatı, hali, gerçekleşmesi… Iggy Pop‘ın Queens Of The Stone Age‘den Josh Homme ve Dean Fertita (öhm, bebeğim) ile Arctic Monkeys‘den Matt Helders‘ı yanına alarak çıkardığı 17. stüdyo albümü Post Pop Depression, tam olarak böyle bir albüm. İşleri fazlasıyla sürüncemede bıraktığınız, yorganı kafanızdan çekemediğiniz sisli ve güneşli günlerin albümü; bir kutu içindeki dev depresyon.
Tabii ki bunu kötü anlamda söylemiyorum. Özellikle şu yazın bir türlü gelmediği kasvetli günlerin soundtrack’i olma niteliğinde bu albüm. Açılışı Break Into Your Heart hit’inin yaptığı bu albüm için depresyon operası demek mümkün. Evet yer yer operamsı destansılıkta (vallahi tanım sallamıyorum) yer yer tutam tutam David Bowie‘msi ama çokça da Queens Of The Stone Age esintileriyle süslenmiş (tabii QOTSA olacak, Arctic Monkeys olacak değildi ya!?) bu albüm; yılın ilk “en iyiler”inden.
Break Into Your Heart ve kendisini takip eden Gardenia‘yı sevmemek elde değil. “Is there anybody in there? Who do I have to kill?” sözleriyle pek bir sevdiğim American Valhalla ve depresyonu, mutsuzluğu en yoğun hissettiğim In The Lobby ile kendi içinde belirli bir iniş çıkışa sahip bu albüm.
Bir Hollywood ağıdı gibi gösterişli ve eğlenceli duran Sunday ile albüm ilk tepe noktasını yaşıyor. Açıkçası ilk kez bir yandan çalışırken dinlediğim albümde; bu parçayı duyduğumda nasıl heyecanlandığımı hatırlıyorum.
Vulture‘ı dinlerken QOTSA’nın Songs for the Deaf albümünden herhangi bir parçayı dinliyormuş gibi hissettim. Songs for the Deaf albümünü çok seven biri olarak kulağıma tabii ki hoş geldi ancak bir yandan da yukarıda bahsettiğim durumu destekliyor bu.
German Days şık bir ara köprü olmuş finale doğru yol alırken. Kendisini takip eden Chocolate Drops ve Paraguay parçaları ise albümden açık ara en çok beğendiğim iki parça. Finali ikisinin yapması da haliyle albümün bende lezzetli bir tat bırakması olarak sonuçlandı.
Tabii eklemek gerekir ki Iggy Pop’un sesi gibi kendisi de halen taş gibi, bir gelse de canlı izlesek parantezini açmak istiyorum burada.
Post Pop Depression, eskiden kitleleri peşinden sürüklemiş superstar ve kısmen kendisinden daha az dikkat çekici bir ünlü ismin evliliğinden dünyaya gelen ve kaderinde günümüzün yıldızı olmanın yazılı olduğu genç yıldızlar gibi. Dinamik, eğlenceli ama bir şekilde ebeveynlerini sevdiğimiz için seviyoruz. Yine de dediğim gibi, bu yılın ilk “süper çocuğu” bu albüm. İyi dinlemeler!
MÜŞRA DEMİR
https://instagram.com/multibabydoll/