Her anlamda 10 yıl önceye geri döndüğümü hissediyorum ama yeni bir Jack White albümü incelemesi yazmak? İşte bu, tam anlamıyla beni 10 yıl önceye götüren şey oldu.
Jack White fanatikliğim, en azından solo kariyerine karşı olan hislerimin maalesef son ayağı 10 yıl öncenin ikonik Lazaretto’sunda kaldı. Onun üzerine çıkardığı hiçbir solo işi beğenemedim ve burada inceleme zahmetine giremedim. Oysa ki Lazaretto öyle miydi? Tam anlamıyla hayatımı değiştirmişti. Ve 10 yıl sonra yeniden hayatımda bir şeyler değişirken yeni bir Jack White albümüyle buradayız. Üstelik bu kez albüm, tam da ondan beklediğim gibi: MUHTEŞEM!
Rock müziğin Willy Wonka’sı, The White Stripes sonrası kendisini tamamen “deneysel” olma konseptine adamıştı. Ancak hepimizin bildiği gibi deneyselliğin doğası gereği bazı fikirlerin işe yaraması (Lazaretto) ve bazılarının işe yaramaması (Boarding House Reach) gerekir. Bu noktada etkili bir geri dönüş tabii ki ancak bize tanıdık gelebilecek ve yeniden evde gibi hissettirebilecek bir albümle mümkündü. O da No Name ile gayet başarılı bir şekilde kotarılmışa benziyor. Çünkü bu taze Jack White albümü, tam olarak arşivden çıkarılmış ve daha önce yayınlanmamış bir The White Stripes albümü gibi.
Hiç ön tanıtım yapılmadan direkt satışa sunulan albüm, kendi kalibresindeki çoğu yıldızın yeni albüm yayınlarken uyduğu her formülü karıştırıyor, meydan okuyor ve hatta çelişiyor. Tüm bunlar aynı zamanda yerleşik endüstri sürecine çomak sokma isteğini de gösteriyor, ki biliyorsunuz ki zaten bu savaşma stili White Stripes’ın 1999’daki çıkışından beri alışkanlık haline getirdiği bir şey.
“Old Scratch Blues” cızırtılı bir gitar riff’i ile albümü harika bir şekilde açıyor. Kalan 40 dakikada ise yer yer 70’lerden Zeppelin tınıları, yer yer AC/DC esintileri duyuyoruz. Bombing Out, Tonight, What’s The Rumpus gibi parçalar, White’ın sıkça referans vermeyi sevdiği gibi “elektriklendirici ve büyüleyici formda” şarkılar.
Benim bu albümde en çok sevdiğim şey ise temponun asla düşmemesi. Çünkü biliyorsunuz tempo benim için her şey ve “akustik” konseptine asla katlanamıyorum. Bu açıdan bazı noktalarda dinlerken en sevdiğim Jack White projesi olan The Raconteurs esintisi aldığımı söylemeliyim. Özellikle Tonight şarkısı baya baya “Steady As She Goes 2”. (Ah yeni bir The Raconteurs albümü de gelse keşke.)
No Name; yüksek oktanlı bir yarış arabası yolculuğu. Hatta bir hız treni deneyimi. Jack White’ı yeniden en hareketli ve canlanmış haliyle görmek harika. Bundan sonrasında yapabileceğimiz tek şey, Lazaretto era’sını canlı gördüğümüz gibi bu era’yı ve parçaları da canlı deneyimlemek için manifest yapmak.