Eğer yeterince internette vakit geçiriyorsanız (ki bu siteye kadar gelebildiyseniz net geçiriyorsunuz); 2014’ün, tumblr era’nın yani kısaca 10 yıl önceki hallerimize geri döneceğimiz geyiğini de görmüş olmalısınız. 10 yıl öncesi tam olarak bu siteyi kurduğum ve hayatımın %90’ını tumblr’da geçirdiğim döneme denk geliyor. Yani evet kehanet doğru, 10 yıl sonra buraya bir anda bana yeniden vahiy gibi inen tekrar yazma aşkı ve birbiri ardına izleyip hakkında yazmak için sabırsızlandığım dizi ve filmlerle karşınızdayım.
Ve tıpkı 10 yıl önceki özgürlüğümdeyim. Bu özgürlükten fırsatla kendimi uzun süredir bir dizi/film maratonuna sokmuştum ama sanki şeytan dürtmüş gibi Mayıs ayında bir tur izlememe rağmen bu hafta oturup Netflix ve A4 ortak yapımı BEEF’i yeniden izledim. İlk izlediğimde tadı tabii ki damağımda kalmıştı ama bazen bir elbisenin güzelliğine hayran kalmak için doğru formdayken yeniden giymek, doğru ışıkta yeniden bakmak gerekiyor değil mi?
Hazır ödül sezonunda güncel olarak hem Golden Globe hem de Emmy ödüllerini toplamışken dizinin burada da, hissettiklerimle birlikte yer almasını istedim. Aslında Beef’in konusunu tek seferde özetlemek imkansız. İki öfke problemi olan insanın birbirine sarması, sonsuz bir intikam döngüsüne girmesi ve bu sırada kendi hayatlarındaki her şeyi de devirmeleri üzerine kurulu. Oyunculuklar kusursuz (hem Ali Wong hem de Steven Yeun’a bayılırım), çekimler kusursuz, senaryo kusursuz, her bölüm başında bize tüyo veren tablolar kusursuz… Ama asıl kusursuz olan ne biliyor musunuz? 90’lar ve erken 2000’ler sahnesinden bol bol hitlere her bölüm sonunda yer vermesi. The Smashing Pumpkins, Limp Bizkit, Incubus, Bush… Bunlar benim için seyir keyfini daha da artıran şeyler.
Tamam Danny’nin zaten hayatının çok da elle tutulur bir yanı yok ama Amy? Yakın zamanda şirketinin satışını milyon dolarlara satışını gerçekleştirecek, yakışıklı bir kocası olan, seçkin bir çevresi olan zavallı Amy… Ama işte duvardaki tek bir çatlak içinde uzun süredir biriktirdiği nefreti kusmasına sebep oluyor. Öfke her zaman kötü bir şey mi? Düzgün ve güzel giden şeyleri yakıp yıkıp gitme isteğimiz bizi kötü bir insan mı yapar? “O çevre ne düşünür?” diye düşünmekten ötürü her şeyi yıkıp yolumuzu düzleştirip gitme isteğimizi bastırmalı mıyız? Çok uzun süredir iyi şartlarda olan insanların muhtemelen beyin fonksiyonlarını sıkça kullanamamalarından kaynaklı aptallıklarına güler yüzle katlanmak ne kadar zor biliyor musunuz?
Hayatı doğru yaşadığınızı düşündüğünüzde ama yine de çok mutsuz olduğunuzda; içinizde spazm geçiren boşluğu HİÇBİR ŞEY dolduramıyor ve bu duygu yüzünden hayat sandığınız gibi ilerlemiyor. Bir noktada öfke kabı kaynar, taşar ve kurduğumuz her şeyin üzerine dökülür.
Beef’e ikinci tur dönmeden önce gerçekten “çok büyük bir utanç kaynağı olduğuna inandığım, çok çok çok kötü” bir şey yaşamıştım iş ile alakalı. (Kesin yine ben abartıyorum.) Ama çoğunlukla şunu unutuyoruz: Bir kere de kötü biri biz olursak ne olmuş? Bunda bu kadar büyütülecek ne var? Dizide bir noktada “her şey solar” teması o kadar işleniyor ki, zaten asla unutmamanız gereken bu temayı yeniden hatırlıyorsunuz. Evet her şey solar. O zaman bu kadar düşünmek niye?
Tabii ki “anı yaşa” şeklinde başlayan yaşam koçu saçmalıklarına geçmeyeceğim. Zaten dizide hali hazırda bunu yapan pozitif kelebek, Amy’nin kocası George var. İnsan öfke ile doluyken bu tarz “sağır” tutumların ne kadar sinir bozucu olabileceğini tahmin edebilirsiniz.
Danny ve Amy bir noktada kendilerinin de içerisinde bulunduğu 80’lerde doğan nesil üzerine çok iyi tespitler yapıyorlar. Onlar kobaydı, verilen her şeyi alıp yollarına devam eden nesildi. Öte yandan şahsım, 90’larda doğan bir neslin mensubu olarak çocukluğum ve ergenliğim; TV’den onların gençliklerine ve sahip oldukları sınırsızlığa hayran olarak geçti. Büyüyünce onlar olmak istiyordum. Belki de onların nesillerine özgü bir kırılganlığı izlemek, kendimi iyi hissettiren şeylerden biri oldu Beef’te. Aynı zamanda biliyorum ki benim kendi neslim de onlar gibi kendisine has “son gerçek” duyguları taşıyabilen nesil.
Beef, zehirli bir şekilde bağlandıkları tek kişinin birbirleri olduğu hissi yüzünden hayatlarındaki herkesten kopmuş iki insan hakkında; çünkü ikisi de bu öfkeyi biliyor, aynı yıkıcı duyguları paylaşıyor ve bu duygular ne kadar korkunç olursa olsun en azından artık yalnız değiller.
Beef bir mini dizi, tadı damağınızda kalan bir kitap gibi. 10 bölüm ve her bölüm 35-40 dakika civarı. Soundtrack albümünü de buraya konduruyorum. İyi seyirler mini Multi’ler!