Appetite For Destruction’dan bahsediyorum tabii ki başka hangi albüm olabilir?Çoğu otoritelerce (aslında “otoriteleri” dinlemek ne kadar doğru olabilir, çoğunluğun söylediği ne derece kıstas alınabilir söz konusu rock n’ roll olduktan sonra?) gelmiş geçmiş en iyi hard rock albümü kabul edilen ve müzik dünyasında yine gelmiş geçmiş en çok satan “ilk albüm” olma özelliğini gösteren Appetite For Destruction, geçtiğimiz Temmuz ayı itibariyle koskoca 25 yılı geride bıraktı.
Bu çeyrek asrı geride bırakan yapıtı tanımlamak gerekirse, bir şekilde kulağına GN’R çalındıktan sonra birdenbire içine girilen ve her parçada birbirinden harika hikayelerle karşılaşılabilecek bir albümdür Appetite For Destruction.
Kapağında ilk önce meşhur Challenger’ın patlama anını kullanmak isterler, plak şirketlerinin baskısıyla sansürlenen o ünlü kapaklarını kullanmaya karar verirler. Ama olmayınca olmuyordur bir şekilde, o kapak da sansürlenir ve en sonunda Axl Rose’un kolunda da bulunan, grup elemanlarının kafataslarının bir haç üzerinde bulunduğu siyah kapakla piyasaya çıkar.
İlk başlarda satışlar o kadar da iyi değildir ama bir süre sonra alanlar almayanlara duyurmaya başlar ve 1 sene sonra artık depolarda AFD plağını bulmak imkansızdır.
AFD’nin 25. yılı kutlu olsun olmasına ama onu bu denli özel yapan birbirinden farklı öykülere sahip ama aslında hepsi bir parçanın bütünü olan klasik şarkıların tarihçesine ve şarkının ruhunu en iyi yansıtan performanslarına değinmeden olmaz:
1.Welcome To The Jungle: Axl Rose’un Los Angeles topraklarına ilk adım attığı zamanlarda Axl’a “do you know where you are? You’re in the jungle baby. You’re gonna die” diye çığıran evsiz, böylesine kült bir yapıta ilham vereceğini tabii ki ihtimal vermiyordur. Aynı derecede klasikleşen klibi zamanında MTV yayınlamak istememiş, plak şirketinin kanalı aramasının ardından gece saat 02:00’de yayınlanmış ve sonrasında en çok istek alan kliplerden biri olmuştu. Olaylı St. Louis 1991 konserindeki Axl’ın uzun bir sunumuyla başlayan WTTJ anları paha biçilemez. 2001 Rock In Rio’daki “yıkılmadım ayaktayım” mesajı veren ve Chicago 2012’deki vahşi performansları da aynı tadı bırakacak cinsten.
2. It’s So Easy: Zamanında çoğu feministi kızdıran ve asla yayınlanmamış bir de klibe sahip olan şarkının,1992 Live in Chile performansının yanında, Live In Argentina 1993 ve 2012 İstanbul performansları da tadılması gereken lezzetlerden.
3. Nightrain: Aslında bir köpek öldüren markası olan ve günlük kazanabildikleri üç kuruş parayı yatırdıkları Nightrain’in böylesine havalı bir klasik olabileceğini kim tahmin edebilirdi ki? Oklahoma 1992’de neredeyse seyirciyi ağlatacak performansı efsanedir, ama Download Festival 2006’dakinin de hakkını yememek gerek.
4. Outta Get Me: Haksızlığa uğranan anlara en ilaç gibi gelen şarkının Live At The Ritz 1988’de hakkı en iyi şekilde veriliyor. Aynı şekilde yıllar sonra 2006 Baltimore konserinde de.
5. Mr. Brownstone: Şüphesiz ki Axl Rose’un Live In Tokyo 1992 performansındaki siyah Harley Davidson yeleği ve şortuyla, nakarat kısmında yaptığı dansla akıllara kazınmalı bu parça. İnsanın içini kıpır kıpır eden ve grubun kendi arasında eroine verdiği lakap olan Mr. Brownstone’un (ya siz neyle “raks ettiklerini” sanmıştınız?) bir diğer harika canlı performansını da Rock Am Ring 2006’da bulmak mümkün.
6. Paradise City: Artık bir gelenek haline geldiği üzere, unutulmaz GN’R konserlerinin final parçası Paradise City, görevini en iyi şekilde 1992’de uyuntu Japon seyirciyi hareketlendirdiği (bunda seyirci arasına inen ve korumalara dahi zor anlar yaşatan Slash’in katkısı büyük) Live in Tokyo Dome 1992 performansında yerine getiriyor. Live In Paris 1992’deki çılgın ve Los Angeles 2012’deki büyülü anlar da parçanın mükemmel performanslarından…
7. My Michelle: Bir zamanlar grubun yakınındaki kişilerden (hatta bir sonraki albüm olan Lies’daki Patience’ın da yazıldığı) Michelle Young, Axl Rose’dan kendisi için bir aşk şarkısı yazmasını ister. Oldukça romantik sözler karalayan Axl, sonunda gerçekçi olmaya karar verip her şeyi olduğu gibi bu şarkıya aktarır ve bir gece arabada Michelle’e dinletir. Sonuç: Hem Michelle hem de konserlerde söylemelerinden sonra, seyirci şarkıya bayılır. Download Festival 2006’da Sebastian Bach’ın da konuk olduğu performans ( açıkçası Sebastian Bach’ın konuk olduğu tüm My Michelle performansları pek leziz), Gunner’ların hayallerini süsleyecek nitelikte.
8. Think About You: Düşüncelerini fazla dolandırıp, sulandırmadan aktaran Guns N’ Roses’dan “net” bir aşk şarkısı. Use Your Illusion dönemlerinde pek bir canlı performansı olmayan parçanın, icra edildiği en iyi yer 2001’deki Rock In Rio konseriydi. Onca süre sonra yeni ekiple ilk kez sahne alan ve oldukça “karanlık” bir atmosfere sahip bir adet Axl Rose bulunduran koca konserin en şok edici anı, eskilerden güzel bir aşk mektubu gibi kalmış bu şarkının başladığı dakikalar ve finaliydi..
9. Sweet Child O’Mine: Slash’in çöpe attığı ancak Axl’ın ısrarla üzerinde durdurttuğu parçanın klibi de aynı şekilde efsaneleşmiş durumda. Şehir efsanelerinden daha fazlasını bilmeyenlerin de en çok bildiği ve ağzı beş karış izlediği Live In Tokyo 1992 performansları da gayet güzeldir ancak buna “en iyisi” diyenlerin muhtemelen Rock In Rio 1992’nin birinci günündeki büyülü SCOM anından veya Paris 1992 konserinden haberi yoktur. Aynı şekilde 6 Temmuz 2012 İstanbul konserinde de en iyiler listesine girebilecek bir performansı vardır şarkının.
10. You’re Crazy: Çoğu kişinin kalbini Lies’daki akustik versiyonu alsa da, AFD hali de gayet enerji vericidir parçanın. Performans olarak ise RIP Magazine’in 1990’da düzenlediği konserdeki Sebastian Bach performansı izlenmeli ki, GN’R şarkılarının bir tek onlar tarafından güzel söylendiği anlaşılsın.
11. Anything Goes: Masum şekilde en fazla “ne olursa olsun gel benim ol” tarzında açıklanabilecek şarkının, neredeyse tüm AFD ruhunu yansıtan GN’R konserlerinden The Roxy 1986’daki Anything Goes performansı, şarkıdaki emrivakileri yerine getirtebilecek cinsten.
12. Rocket Queen: Şarkının malum dakikalarıyla özellikle erkek dinleyicilerin üzerinde büyük etki bırakan, ilk bölümünde öfke ikincisinde ise teslim oluş teması sezilen ve zamanında Rose’un ‘benle kal’ teklifini reddeden sevgilisine ithafen yazılan parça, yıllanarak güzelleşenlerden. Ice-T şapkalı Axl Rose’un, araya herhangi bir albümlerine konulmayarak yazık edilmiş It Tastes So Good, Don’t It’in de bir kısmını sıkıştırdığı ve Slash’in talkbox’ıyla tadına doyulamayan Live In Tokyo 1992 performansı tek geçilir. Ancak Live At The Ritz 1988’deki “saldım çayıra mevlam kayıra” havasındaki performans ve Los Angeles 2011 konserlerindeki dakikalar bu Live In Tokyo’dakiyle kapışabilecek düzeyde. Indiana 1991’deki performansları da, Duff McKagan’ın şarkının ruhuna uygun olarak kameraya yansıyan görüntüleriyle bir başka iyi seçenek.
MÜŞRA DEMİR