Burada sık sık film önerdim de, uzun zamandır dizi önermiyordum. Bunun nedeni gerek pandemide, geride kaldığım görece eski dizileri bitirmem ve size sunacak taze bir şeyimin olmaması (ühühü) gerek bir süre biriktirmek istemem. Neyse ki elimde bir kaç iyi mal var, geldim işte buradayım!
Bu dizilerimiz biraz Multibabydoll yani ben gibi. Ciddiyet ve kara mizah aynı potada eriyor; lüks de var stil de, kan da var hırs da. Ne harika bir karışım değil mi? Kısa bu listedeki dizilerimizin hepsi fazlasıyla “sevimli ama sayko.”
Giriş cümlelerini yazmakta hiçbir zaman iyi olmadım -ve bu dizilerin pilot bölümlerini buna rağmen eleştirecek yüzü kendimde buldum?- bu yüzden konuya direkt dalıyoruz!
Not: Arada 2019 yapımı olanlar da var ama hepsi bir şekilde 2020’de de konuşulmaya devam ettiği için; listeyi o şekilde görünüz!
Succession
Benim küçük sevimli ayı ailem!
Yaklaşık 1 yıldır aklıma geldikçe baktığım bir kare var. Artık ikonikleşmiş bir an. Kendall Roy bir teknede, kulağında -sonradan öğrendiğim üzere- Beyerdynamic kulaklıkları ve Persol gözlükleriyle gayet dış dünyadan izole, düşünceli ve kendisiyle baş başa. O an bağ hissettim, Succession izlenecek dedim ama bu yıla kadar sürüklendi bu durum. İyi de oldu çünkü İYİ Kİ 2 SEZON BİRİKTİRMİŞİM!
Diziye başlamadan önce günümüz medyasını eleştiren; belki sıkıcı yeni bir House of Cards beklemiştim. (Ki HoC severim.)
Ama beklediğim gibi çıkmadı. Hoş, süper tempolu da başlamadı. Dizinin ilk 2 bölümü tempo açısından şaşırtıcı derecede düşük. Ama bir şekilde bırakamıyorsunuz çünkü şahsına münhasır karakterleri, kara mizahı ve “Wtf?” anlarıyla devam etmeliyim hissi sürekli kafanızda. Nitekim o iki bölüm bandını geçiyorsunuz ve tebrikler artık sadece elitlerin katılabildiği o seçkin gruptasınız!
Succession; güncel medya dünyasında pastadakini payını korumaya çalışan Roy ailesini taht savaşını Shakespearean şekilde anlatırken kendisine aşık etmeyi başarıyor. Üstelik yüksek dozda heyecan, iyi styling (ah alışveriş listem ah, o da payını aldı bundan), tabii ki bomba oyunculuklar ve iyi bir hicivle sunuyor bunu. Hatta diziyi drama sanıyordum ama bildiğiniz gerçekten drama-komediymiş. Uzun süredir hiçbir dizide bu kadar gülmemişimdir. Tom ve Greg karakterlerine acil spin-off gelmeli. Ve sonuna kadar Team Kendall!
Pozitif Yönleri: Her şey! Ama ayrıntıya girmek gerekirse “ben de piyano çalıcam banane!” dedirten jenerik müziği, şımarık ve komik Roman, sürekli sarılma isteği uyandıran Kendall, az ama öz kaliteli kıyafet alma isteği uyandırması, yat alma isteği uyandırması, paranın her şartta kazanacağını hatırlatması, bitirim ikili Tom ve Greg
Negatif Yönleri: İlk 2 bölümün temposu
Good Omens
Afişini ve duyurusunu gördüğümde yine listeme koyduğum ve sonradan unuttuğum bir dizi daha. Neyse ki hayatımda bir adet Kübra Elmalı var ve kendisinin önerisiyle çok da geç olmadan hatırlayıp izleyebildim. Sonuç: Netflix’in şimdiye dek çıkarmak isteyip de çıkaramadığı sıradışılık ve muziplikte şık bir iş!
Terry Pratchett ve Neil Gaiman’ın aynı adlı 1990 tarihli romanına dayanan mini dizi; atmosferinden oyunculuklarına, her şeyiyle hayranlık uyandırıyor.
Hem Michael Sheen hem de David Tennant (ki kendisi favorim) leziz ötesi bir kimya ve oyunculuk koymuşlar ortaya. Çok kolay şekilde parodiye kaçabilecekken bunu yapmayan; saldırganlaşmadan ya da kimseyi kırmadan tüm inanç sistemini çok güzel ele alan bir mini dizi var elimizde.
Canım sıkıldıkça açıp izlemeyi düşünüyorum. Çünkü kesinlikle modumu yükseltiyor!
Pozitif Yönleri: Bol bol Queen çalması, Crowley’in rockstar stili, tatlı absürtlüğü, bol bol şaşırtan sürpriz oyuncu kadrosu, atmosferi, enerjisi, jeneriği, Jon Hamm
Negatif Yönleri: 404 Not Found
Hunters
Yahudiler vs. Naziler.
Günümüzde bu konu artık “bayat” da değil başka bir şekilde tanımlanmalı. Ama bu dezavantajı; sundukları konseptle daha trailerda “berabere” bir konuma getirmişlerdi.
1970’li yıllarda bir grup Nazi avcısına odaklanan Hunters’ın tek bir sorunu var. 1.5 saatlik ilk bölümü. (Tabii ben böyle diyorum ama siz daha o bölümlerden de bağlanabilirsiniz)
Tabii benimki şımarıklık. Sonuçta benim ülkemde 1 dizi bölümü 3 saat sürüyor ama olsun. İlk başta bu tempo düşüklüğü şahsımı diziye bağlamakta zorladı. Ama Al Pacino hatrına devam etmedim tabii ki. Dizi bu Jews vs. Nazi temasını; Tarantino-esque şekilde, eğlenceli sekanslarla, her biri birbirinden “şapşal” Nazi avcılarını merkezine koyup işleyerek avantajını 1-0’a çeviriyor.
Al Pacino’nun çıktığı her sahne bir dezavantaj çünkü istiyorsunuz ki her sahnede o olsun, hep o olsun, en çok o konuşsun, sonsuza dek oynasın!
Bunun dışında artık “cilt bakım rutinim;)” diye video çekmesi gereken, aslında 28 yaşında olan, dizide 18 yaşında birini oynayan ve yüzü 8 yaşında gösteren Logan Lerman dahil tüm kadro oldukça “cuk”. Yaratıcı ve güzeller güzeli jeneriğini de unutmamam gerek.
Bonus: Spoiler vermemek için kendimi zor tutuyorum ama sırf son bölüm için bile o 10 saati izlemelisiniz. İnanıyorum ne çöp şeyler izlemişsindir sen ey okuyucu, bunu mu izlemeyeceksin?!
Pozitif Yönleri: Soundtrack albümü, Al Pacino, kusursuz 70’ler atmosferi, jeneriği, “Adidas alıcam ben .s .s” isteği, Al Pacino, eğlenceli mini ara sekansları, Al Pacino, ayrıca yer yer The Boys’u andırıyor.
Negatif Yönleri: 1.5 saatlik ilk bölüm
The Boys
Hiçbirimiz artık pandemi öncesinde olduğumuz kişiler değiliz. Mesela ben artık ne zaman açıp bir Marvel filmi izlerim emin değilim. Kaybettim o Hype’ı. (İstemezdim “abi binge eating yaaaa .s” diyenler gibi konuşmak ama hakim olamadım kendime.)
İşte bu noktada The Boys benim panzehirim. Tüm o süperkahraman masallarından sıkılmışken mis gibi panzehir hem de.
Süperkahramanların dokunulmaz birer süperstar, birer diva ve birer pislik olduğu günümüzde bir grup süperkahraman avcısını anlatan diziyi; “evet abi ya” nidalarıyla izliyorsunuz. Geriye dönüp “ben o saçmalıkları nasıl izledim” hatta “ben bu siteye nasıl yazdım?” diye düşünüyorsunuz. (lol)
Kaşlarını alan, ağdaya giden,iş arkadaşlarının cinsel tacizine uğrayan, sosyal medyalarını yönetmesi için bir ekiple anlaşan, krem markalarının yüzü olan süper kahramanlar. Onları avlama amacı güden ekibimizin maceralarını ise tek solukta izliyorsunuz. 1 günde 1 sezon bitti. Komik, karanlık ve ateşli!
Pozitif Yönleri: Mizah, tonlarca mizah, soundtrack, Karl Urban, kan
Negatif Yönleri: Bana göre yok, size göre varsa gidin dizinin IMDb sayfasında ağlayın.
Dummy
Dizi konusunda önerilerini çok sevdiğim Kübra Elmalı‘nın bir başka yetenek keşfi: Dummy! (Yukarıda bir yerde de kendisinden bahsetmiştim, şimdi bana git ulan o zaman o gelsin yazsın dizi diyebilirsiniz; haklısınız ne diyeyim.)
Anna Kendrick’ten hiç haz etmem ancak kendisinden hiç enerji alamasam da çok tatlı projeler seçtiği bir gerçek.
Tam bir çerezlik dizi; hatta bu dizi bir çerez olsa Cheetos olurmuş, aynı boyut, aynı haplık aynı lezizlik ama olmasa da bir şey kaybetmem hissi.
Dizinin her bölümü 10 dakika (Hatta çoğunlukla 6-7 dk bandında.) 10 bölümlük bir sezon; “Sonbahar Makyajımı Yapıyoruaaammm, paket açıyoruuaaammm” tarzındaki Youtube videoları uzunluğunda bitiveriyor.
Dizinin merkezinde Cody ve onun sevgilisinin seks bebeği var. Sevgilisinin seks bebeğiyle konuşabildiğini keşfeden Cody’nin hayatı o dakikadan itibaren değişmeye başlıyor. Fazlasıyla “bitch” olan seks bebeği Barbara’nın replikleri o kadar eğlenceli ki; 45455 bölüm daha olsa izlerdim.
Bu arada dizi bir Quibi dizisi; platformun olayı mobil için tasarlanmış olması ve her içeriğin maksimum 10 dakika olması. Zaten açılımı da “Quick Bites” imiş.
Pozitif Yönleri: Barbara’nın mükemmel diyalogları, günümüz popüler kültürüne eleştirisi, bölümlerin 7 dakika bandında olması, espriler, şakalar, komiklikler, Anna Kendrick
Negatif Yönleri: Anna Kendrick (Bu yukarıdaki maddede de vardı biliyorum), arka plan müziğinin bana yer yer gerilim vermesi ve korkmam, siz daha fazlasını isterken 10 bölümde bitmesi
Müşra Demir
Takip ediniz>>> Instagram/Multibabydoll