İçimizdeki Sabotajcı ve Diğer Şeytanlar

“İnsan istediğini hiçbir zaman elde edememeye alışınca sonunda gerçekten neyi istediğini bilmez oluyor.”

Henüz okumaya başlamadım ancak başlamadan önce şöyle mini bir araştırma yapayım dediğim Haruki Murakami‘nin “Zemberek Kuşunun Güncesi” kitabından bu söz beni çok etkiledi.

Sahi ben ne istiyordum? Ne oldum? Ya da istemediğim bir şey bile olsa, herhangi bir şey olabildim mi?

Pandeminin beslediği içimizdeki şeytanlardan mıdır bilinmez, son zamanlarda hiç olmadığı kadar kendimle savaşıyorum. Kendimin en ama ne büyük düşmanı yine benim. Aynaya bakıp kendimi tokat manyağı yapmama az kaldı.

Bir şeyleri çok fazla isteyip içinde boğulduğunuz oldu mu? Artık o istediğim şeyler o kadar gözümün önünde, o kadar bakış açıma yapışık ki; sürekli okuduğunuz bir metinde artık gözlerinizin kelimeleri seçememesi gibi hissediyorum.

İş başvuruları yapıyorum. Olumlu yanıt gelince erteliyorum. Başka gün görüşelim diyorum. Keyfe bak, rahatlığa bak!

Korkuyor muyum? Asla! Üşeniyor muyum? Belki biraz. Ne istediğimden emin miyim? Korkarım ki artık hayır. Belki de yeterince denemedim, belki de kafamı yeterince toplayamadım ama artık hep bir bahanem olmasından da sıkıldım.

MILLA JOVOVICH by JUERGEN TELLER

Benim sorunum sanırım sevdiğim insanları çok ama çok sevmek. Bu bir süre sonra, kendim için olmasa bile onları gururlandırmak için bir şeyler yapma çabasına dönüşüyor. Kendi kendimi hayal kırıklığına uğratmaktan ziyade; sevdiklerimi hayal kırıklığına uğrattığım hissi daha çok canımı acıtıyor. Bana ne olursa olsun destek veren ailem, arkadaşlarım… İnanır mısınız asla banka hesabımda kendi adıma kurduğum işten gelecek olan paraların görseli değil; sürekli ailem ve arkadaşlarımla havada tokuşturduğum kutlama şampanyaları görseli var zihnimde. Ve bu an gerçekleşmedikçe, vücudum daha da ağırlaşıyor ve daha da kocaman bir kara deliğe dönüşüyorum.

Tüm bu düşüncelerin çok tehlikeli olduğunun farkındayım. Bunda kesinlikle pandeminin de payı var. Mesela daha iyi bir işi mi istiyorum? Kendi işimi kurmak mı? Peki seçeneklerim güvenli olmak zorunda mı? Lanet olsun sanırım evet çünkü ne olacağımız belli değil?!?

Tüm bu düşüncelerle kendimi yiyip bitirirken aslında yüce RuPaul’un bu “içindeki sabotajcı” tanımını hatırladığımda her şey geçip gidiyor. Rupaul’s Drag Race 6. sezonda Katya’ya harika bir yaşam koçluğu dersi vermişti:

“İçindeki sabotajcın tarafından sabote ediliyormuşsun gibi hissediyorum.”
“Bazen kendi en büyük düşmanımız oluyoruz. Kafanın içindeki o küçük ses, sana vizyonunun ya da hayallerinin aptalca ya da ulaşılamaz olduğunu söylüyor. Bazen o ses kazanır ve biz vazgeçeriz, ama derinde hep “ya olursa” diye merak ederiz.”

RuPaul’un dünyasında, en büyük kötü adamımız hepimizin içinde yaşıyor. Bu bizim korkularınızı artıran ve vazgeçmenizi söyleyen “iç sabotajcımız”. Dış dünya içinizdeki sabotajcıyı beslese de, sizi hedeflerinize ve hayallerinize ulaşmaktan geri tutan gerçek güç iç diyaloğunuzdur.

Böyle konuşması kolay tabii ki… İçimizdeki şeytanları susturmak mümkün olur mu? E o zaman da çok sessiz olurdu. En azından bu şeytanlarla anlaşmaya çalışmanın bir yolunu bulmak gerek. Henüz gerçekleşmemiş şeyler için kaygılanmayı, sırf uyum sağlamak için olmadığımız biri gibi davranmayı, ertelemeyi, yapmış olmak için yapmayı bırakmak gerek…

Tanrım, kurşungeçirmez gibi mi görünüyorum? Madem bu kadar buhran yağıyor, kanamayla başa çıkmanın yollarını bulmak gerek.

İçimdeki şeytanlarla ilişkimin akıbetini buraya ara ara yazıyor olacağım. Ama şimdiden bile süper hissediyorum. Yazmaya başlarken de kötü değildim zaten ama bu huzursuzluğu kusmam gerekiyordu.

En sevdiğim şekilde bitireyim;

Nothing can stop me now, ‘cause I don’t care anymore.

Piggy, NIN

Zeen is a next generation WordPress theme. It’s powerful, beautifully designed and comes with everything you need to engage your visitors and increase conversions.

Top 3 Stories

Daha Fazla İçerik
Bir Film, Bir Belgesel ve Kendimi Yeniden Bulmam Üzerine