İYİ Kİ DOĞDUN JACK WHITE!

Tam olarak nereden nasıl başlasam bilemiyorum. Aslında 41 yaşına bu kadar harika başarılarla (ve hala bu kadar yakışıklı, öhm…) giren birisi hakkında yazmak kolay olmalı ama olmuyor işte…

 CLICK HERE OR ENGLISH VERSION!

İlk kez ne zaman Jack White‘ı gördüğümü hatırlamaya çalışıyorum… 2005 olmalı, Blue Orchid klibinin günde 112 kez Dream TV’de döndüğü güzel zamanlar. (Çok ciddiyim, hem kanalın tarihi hem de TV tarihi açısından benim için güzel zamanlar, o dönemde pek kıymetini bilemesem de…)

 

İkinci kez görüşüm 2007 sularında gerçekleşiyor.. Yine o zamanlarda Jack White kimdir bilmiyorum ama yine de klip ve Icky Thump ismi kafama kazınıyor.

Sonra maalesef ki dolaylı yollardan kendisini tanıyorum.

Calvin Klein Crave reklamının o vurucu açılışını yapan şarkıyı arama bulma çalışmalarımla birlikte, The White Stripes ile tanışmam gerçekleşiyor.
Bu öylesine doğru bir zamana denk geliyor ki, kısa sürede tüm The White Stripes diskografisi beynimin en önemli köşelerine yerleşiyor.

Doğru zaman dediğimse oldukça küçük bir yaşta (bahsettiğim yaş, nasıl desem, oldukça küçük…) stajyer olarak işe başladığım “çok büyük yerde” artık kadrolu ve sorumluluk sahibi olarak çalıştığım dönem oluyor. Tabii ki ergenliğin verdiği o iç bayıcı dram isteğinin de etkisiyle (ya da sadece ergenlik diyelim) her gün servisten yalnız başına inen Dead Leaves And The Dirty Ground‘taki Jack White‘la bir bağ kuruyorum…

Kendisi de, kendi parasını kazanmak adına 15 yaşında çalışmaya başlayan Jack White‘la bağımı daha da güçlendirmem zaten çok da zor olmuyor. İlk albümleriyle başlayan hayranlığım,son albümleri Icky Thump’ı dinleyip “aaa biliyordum ben bunu ya” dememle farklı bir boyuta ulaşıyor.

Hayranlığımda ikinci perde, Mr. White’ın ansızın İstanbul‘a geleceğini açıklamasıyla yıllar sonra başlıyor tabii ki. Haberi ofiste alıyorum, sandalyemde bir kaç tur dönüyorum. Aynı şekilde bu güzel haberden sonra, konserden bir kaç gün önce işten çıkarılıyorum. Ama insan kaynakları departmanında son işlemleri tamamladıktan sonra, yukarı çıkıp arkadaşlarıma söylediğim tek bir şey var: “Jack White konserinde bunu kutluyoruz!”

Nitekim o günden sonra sanırım gerçekten hayatım değişmeye başlıyor.(Hatta net, değişti)

HEDISLIMANE2015DIARY127

Bugün dönüp baktığımda, sahnenin en önde, en ortada, Jack White’ın gözlerine bakarak izlediğim bu konseri, hayatımda izlediğim en “güzel” konser olarak nitelendirebilirim. Hani hayat değiştiren konserler vardır ya, işte bu kesinlikle o.

O konser gününden sonra hayranlık başka bir boyuta ulaşıyor tabii. Ben evde geçirdiğim işsizlik sürecini sabahtan akşama kadar Get Behind Me Satan ya da Horehound albümlerini dinleyerek geçiriyorum.

Derken, yine Little Acorns eşliğinde uğur getireceğine inandığım totemler tutuyor ve yeni (ve sevdiğim) işime başlıyorum. Bundan sonra bir şekilde hep hayatımın soundtracklerinden olmaya devam ediyor tabii ki Mr. White ve olmaya da devam edecek…

Her neyse, konumuz bu değildi. Bugün bu yazıyı ofisten yazıyorum The Raconteurs dinleyerek.

The White Stripes‘ın kırmızı çocuğu, The Dead Weather‘ın karanlık prensi, The Raconteurs‘ın gitar tanrısı ve sevgili Third Man’imiz 41 yaşında. Geriye dönüp ortaya koyduğu, standartın üstünde olmayı geçtim; pek çok imkansızı başardığı kariyerine bakınca bundan sonrası için daha da heyecanlanmamak elde değil.

Az önce bahsettiğim konserinde kendi hayatımı geçtim; binlerce insanın hayatını nasıl değiştirmiş olduğunu gördüm. Onun müzikleri sayesinde tutkularını daha kolay dile getiren, kendi tarzını ortaya koyan, alışkanlıklarını değiştiren (müzik dinleme alışkanlıkları başta olmak üzere) hatta hayata bakış açısını değiştirmiş olan insanları gördüm. Çok uzaklardan, Third Man Records’tan bir Tesla bobininden çıkan elektrik gibi yarattığı bu etki dalgasının, insanların hayatını nasıl şekillendirmiş olduğunu gördüm. Ve inanıyorum ki bu etki sonsuza kadar sürecek. The Union Forever!

Gitaristliği, bateristliği, yakışıklılığı (tekrar bir öhm, burada bir fangirl anı yaşıyorum!) yaratıcılığı, bize verilmiş büyük bir hediye olarak gördüğüm Third Man Records işleri (Vault üye olmanın dayanılmaz hafifliği) bir yana sonsuz bir ilham kaynağım (ya da ilham kaynağımız) olan Jack White iyi ki doğmuş iyi var. (Buna sonsuza dek Beyaz Atlı Prens’im i de ekliyorum)

Yeni yaşının kendisine yine “aklımızı uçuracak” fikirler getireceğinden şüphe duymamakla birlikte, son saç modelini bu yaşında da bozmamasını diliyorum.

İyi ki doğdun Jack White! İyi ki varsın!

Sanırım kendisini asla tekrar etmeyen böyle bir adama bu kadar tekrarlı bir yazı yazmam biraz garip, ancak insanın karşısında “The Prince of Vinyl Darkness” olunca işler çok da kolay olmuyor.

Ah sevgili Jack, bir de yeni yaşın için bir tane daha oldukça önemli dileğim var; lütfen İstanbul‘a tekrar gel, hatta beni bul!

Ve 3. Kez söylüyorum, İyi ki doğdun Jack White.

(3’ün anlam ve önemini ve bu cümleyi gerçek JW hayranları anlayacaktır)

Şimdi gidip biraz Lazaretto dinlemek gerek…

Bol bol Jack White dolu günler, aylar ve senelere…

MÜŞRA DEMİR

https://instagram.com/multibabydoll/

https://twitter.com/multibabydoll_

https://www.facebook.com/Multibabydoll/

Zeen is a next generation WordPress theme. It’s powerful, beautifully designed and comes with everything you need to engage your visitors and increase conversions.

Top 3 Stories

Daha Fazla İçerik
Yıllar Sonra Yeniden Risk Almak: Pearl Jam – Dark Matter İncelemesi