Şimdi rock n’roll ve seksi kelimelerini aynı cümle içerisinde kullanacaksak, özne olarak tercih edeceğimiz öncelikli isimlerden biri Lenny Kravitz olacaktır kuşkusuz. Yıllardır duruşuyla, sesiyle, performansıyla, benim için özellikle giyimiyle ve görüntüsüyle -öhömmm- rockstar olmanın kitabını yazan bu adam, şimdi 10. stüdyo albümüyle karşımızda: Strut.
Bir “Are You Gonna Go My Way Lenny’cisi” olarak tabii ki de korkarak yaklaştım albüme. Açık konuşmam gerekirse bir önceki Black and White America albümünü çok da sevdiğim söylenemezdi. Ben daha çok Circus ya da 5 tadı arıyordum. Ama Strut korkularımı dindirmekle kalmadı, muhtemelen tüm sonbahar-kış dönemini kendisini başa sararak dinleyeceğim bir albüm olarak listemde yerini aldı.
İlk olarak belirtmem gerekir ki, albüm kapağı olarak yine elindeki en başarılı sanat eserini, yani kendisini kullanmaktan çekinmemiş Kravitz. Kapak dışında tüm albüm kartoneti de aynı şekilde güzel. Albümün geneline bakacak olursak, Lenny Kravitz yeniden en sevdiğimiz şekilde karşımızda ancak bu defa ilhamlarına pek çok yeni isim eklemiş gibi. Şimdiye kadar Jimi Hendrix sosuyla aklımızı başımızdan alan Kravitz, bu defa Duran Duran ve INXS sularına da yüzmekten geri kalmıyor. Evet oldukça şüpheli bakabilirsiniz duruma ama sonuç hiç de kötü değil. Zira bu albümdeki tat veren asıl malzeme, koca bir tutam Prince etkileşimi!
Bu özellikle albümün açılış parçası Sex‘te kendisini belli ediyor. Buram buram Prince kokan bir parça bu yahu!
The Chamber ise yukarıda bahsettiğim, albümün Duran Duran/INXS ayağı. Klibinin yine her Lenny Kravitz klibi gibi aşırı başarılı ve uyumlu olması şarkı hakkında karar vermede etkileyici rol oynayabilir tabii. Dirty White Boots parçasını aşırı sevdim, fazlasıyla Lenny’nin eski işleri gibi kokuyor. New York City ve The Pleasure and the Pain albümün retro rollerini üstlenen güzel parçalar.
Strut ise bir başka favorim. Oldukça güçlü, eğlenceli ve karakterli bir parça. Frankenstein ve She’s a Beast gibi parçalar albümün kalitesini düşürmeden belirli bir standartta tutuyor. I’m a Believer ile (özellikle finaliyle) tekrardan yükselip Happy Birthday ile tekrardan standarta iniyoruz. I Never Want to Let You Down ile oldukça cool bir atmosferi hissettikten sonra finaldeki kusursuz Ooo Baby Baby cover’ıyla bu albüme gözünüzü kırpmadan yüksek puan verebiliyorsunuz.
Albümün Target Deluxe Edition baskısındaki iki bonus parça da albümün yine kalitesini bozmayan parçalar.
Totalde elimizdekileri şöyle bir gözden geçirecek olursak, Strut; yine Lenny’nin sözlerinden prodüksiyonuna kadar herşeyi üstlendiği, tamamen kendisinin eseri olan bir albüm. Zaten Lenny Kravitz’i kesinlikle çok sevmemin nedenlerinden biri de budur. Kendisine ait, zamanla besleyip büyüttüğü bir vizyonu var ve bu vizyonu her dönemde yenileyip kendi elleriyle bir albüme dönüştürmeye üşenmiyor. Herşeyiyle kendisi ilgilenip yapmak istiyor, ki bu pekala empati kurduğum ve Lenny’yle kendimi özdeşleştirmeme sebep olan bir durum.
Herşeyi kendisinin yaratma tutkusu burada da meyvesini vermiş. İlk parçadan son parçaya kadar tüm şarkıları sindirebildiği belli ve bu rahatlık dolayısıyla dinleyiciye de yansıyor. Albümün başındaki ilk bir kaç parça, Prince etkileriyle belli bir kaliteye ulaşıyor; sonraki parçalar ise kah bu kaliteyi sabit tutmak kah tekrar yükseltmek görevini üstleniyor ama hiçbir parça bu albümde sırıtmıyor.
Strut oldukça güzel bir Lenny Kravitz albümü olmuş. Kesinlikle senelerdir hayranlıkla dinlediğimiz bir vizyonun en iyi meyvelerinden biri.
Bununla birlikte belirtmek isterim ki bu adam 2 yıl kadar önce hani konsere gelecekti İstanbul’a? Sonra film dedi, çekim dedi, gelemem dedi, yoğunum dedi ve iptal etti ya hani? E ne oldu o konser? gelse ya, telafi etse ya şimdi yeni albüm de çıkmışken?
Ayrıca herkese iyi dinlemeler!
MÜŞRA DEMİR