Yine uzun süreli bir teknik arızadan sonra herkese merhaba. Ama görüyorsunuz bırakmak yok, pek çok konuda yaptığım gibi…
Ama bunaldım. Pek çoklarınız gibi ben de bunaldım ama insanlardan. Evet ilginç bir şekilde insanlardan.
Bunu şu şekilde yorumluyorum. Uzun süre havasız ya da kötü kokulu bir yerde kalınca anlamıyorsunuz temiz havanın farkını. Ama şu an temiz havadayım, zombi gibi erken kalk geç yat, sabah kalk tekrar işe git rutinim yok, zihnim açık, dinlendim ve evet artık kim prefrontal cortex yerine kafasında patatesli poğaça taşıyor kim taşımıyor ayırt edebiliyorum.
(prefrontal cortex: duygularımızı ifade edebilmemizi sağlayan merkez.)
Öte yandan bir mucize gibi oldu ama çok ama çok özlediğim lise arkadaşlarımdan çok değerli olanlarla yeniden iletişime geçtim. Bana kim olduğumu, hayallerime nasıl tutkuyla bağlı olduğumu, kendimi nasıl da diğer geri kalan herkesle aynı seviyeye çekmek için boğduğumu hatırlattılar. Belki de ilk aydınlanma burada başladı.
Hepimizin hayalleri var, hepimiz bir şeyleri oldurmaya çalışıyoruz ama dediğim gibi yaşayan ölüye dönüştüğünüz bu tempoda her şeyi berraklıkla görme yetiniz de kayboluyor. Hayalleriniz sadece birer Westworld robotuymuşsunuz gibi ağzınızdan otomatik olarak çıkan repliklerden farksız.
E tabii diyebilirsiniz ki “Multişcim, iyi hoş diyorsun sen bunları gerçekleştirmek için ne yapıyorsun ki?”. Kendimce koyduğum rutinde bir şekilde çalışarak ilerliyorum ama asıl önemlisi artık ne istediğimi ya da neyi istemediğimi biliyorum. İnanıyorum ki bu en ama en önemli adım.
Bu dönemin en kötü yanı kuşkusuz bu kadar sakin ve dinlendiren bir rutine geçmişken bazı insanların size daha çok dokunması. Tahammülünüz azalıyor. Normalde ses çıkarmayacağınız saçmalıklara artık sesinizi çıkarmak için bolca enerjiniz oluyor. Emeğinizin karşılığını alıp alamadığınızı daha net görüyorsunuz. İşin güzel yanı; hayat sadece sizin için değil onlar için de artık eskisi gibi olmayacak.
2020 yılına girerken oldukça iddialı bir tweet atmıştım;
Bu inancımda hala sabitim ve diretiyorum.
Bu yolda güçsüz, aşırı duygusal, aşırı kötümser ve tutkulardan yoksun herkese ve her şeye karşı olan tahammülü mü de yitirdim. Sanırım benden uzakta, baya uzakta oynarlarsa iyi olur.
İtelediğim çoğu şeyi ise sevmeyi öğrendim. Diyorum ya belki de bu gözlerimdeki perdenin açılmasıyla ilgilidir.
California’da gündüzleri sörf yapıp akşamları kokteyllerimi sevdiklerimle tokuşturacağım an için çalışmaya devam!
Son olarak; masa düzeninden hoşlanmadıysanız masayı döndürün. Ya da devirin gitsin!
- Bir sonraki yazım muhtemelen “tam da benim işim”, yazı hissettiren filmler olacak. Bol güneşli sonraki yazıda görüşmek üzere!
MÜŞRA DEMİR