Haydi kabul edelim, 2013 yaşananlar açısından pek tatlı bir yıl olmasa da, bize kazandırdığı albümler ve bu albümlerin beklentilerin kat be kat üzerinde olması nedeniyle müzikal açıdan pek hoş bir yıl oldu. (bkz. Alice In Chains’den The Devil Put Dinosaurs Here, 2012’nin son aylarında çıktığı için 2013 bile sayabileceğimiz Soungarden’ın King Animal’ı, Palms’ın kendileriyle aynı adı taşıyan albümü…)
Ama tüm bunların ötesinde 2013’e ve şimdiden bakılırsa ilerisine esaslı bir iz bırakan albüm, Black Sabbath’ın 13 albümü.
Duyurulduğu andan itibaren ismi Black Sabbath’ın imajına uygun şekilde yeterli gizemi sağlaması, prodüktörünün Rick Rubin gibi bir dahi olmasının dışında yine de hepimizin kafalarında belli kuşkular vardı.
Bu adamlar tekrardan Paranoid dönemindeki kadar “olmuş” olabilirler miydi?
Onlarca kült albümlerinin hakkını yemeden belirtmek isterim ki benim için asıl değerli albümleri,gerek atmosferi gerek bulundurduğu parçalar sebebiyle Sabbath Bloody Sabbath albümüdür. Dolayısıyla şahsi kıstasım da bu albümdü. Nitekim diğer hayranlar grubun diskografisinden hangi albümü kıstas alırsa alsın beklentilerin devasa olacağı gibi korkutan bir gerçek de ortaydı. Peki ne mi oldu?
Aradan geçen uzun sürenin bu “baba”lardan hiçbirşey götürmediği ayen beyan ortada. Müzikal yetenekleri bir yana hala aynı enerjide olan bu efsanelerin ortaya koyduğu, müthiş bir kimyada yine ruhlarımızı uçuran ve Paranoid olmaya sürükleyen 13 albümünün, son yılların en iyi albümü olmaması için hiçbir neden yok.
Müzikal başarıları bir yana, müzik dışındaki hayatlarıyla ve karizmalarıyla da yeterince hayran toplamış olan Black Sabbath’ın tek eksiği baterist Bill Ward. Gözlerimiz onu arasa da Rage Against The Machine ve Audioslave bateristi Brad Wilk “RATM’de ve Audioslave’de iyiydi ama…” şeklinde başlayan kuşku ve memnuniyetsizlik cümlelerimizi ebediyen aklımızdan siliyor,takdirimizi topluyor. Yapım aşamasında kaydedilen videolardan da anlaşıldığı gibi kendisi Black Sabbath gibi bir efsanenin içerisinde bulunmaktan oldukça memnun ve büyüklerine saygıda kusur etmiyor. Black Sabbath deneyimiyle Brad Wilk tam anlamıyla voliyi vuruyor.
Grubun ilk ağızdan geçmişi ve ne kadar kişilik sahibi bir grup olduğunu anlayacağınız hikayeleri için sizi bir başka yazımızı beklemeye ya da Ozzy Osbourne’un “Ben Ozzy” kitabına; canlı performansları nasıl sorusu için de CSI’ya konuk oldukları bölüme yönlendirelim; asıl konumuz olan 13 albümünün parça parça değerlendirmesini yapalım:
End of the Beginning: Görkemli bir başlangıç. Yine Black Sabbath dinlerken hissedilen “karanlık ve puslu bir yolda simsiyah kıyafetlerimle yürüyorum” hissi ve özlediğimiz Ozzy sesi. Böyle bir albüm için bundan daha iyi bir başlangıç düşünemiyorum. Beklentileri karşılama derecesi ise kesinlikle tavanda. Böylebir özelliği olduğu için beklenildiği gibi bu “iyi müzik geçidi”nin açılışını yapan başmanken de o oluyor.
God Is Dead?: Albümde sizi “yeniden Sabbath dinlemeye ısındıran” parça. Pek taze de kliplendirilmiş bir parça olduğunu belirtelim, ben de daha uzun yazma hakkımı şahsımca daha başarılı bulduğum parçalara saklayayım. Son olarak “Standart bir Sabbath parçası da denilebilir” diyelim.
Loner: Kendinizi tam anlamıyla 70’ler Black Sabbath’ı döneminde hissedeceğiniz parça. Coşturan riff’lerden ve Ozzy’nin enerjik vokalinden yeterince ilham almak da cabası.
Zeitgeist: Kısa bir araştırma sonrasında albümden anında parlamış,patlamış,popülerleşmesinin önü alınamamış parçanın bu olduğu anlaşılabilir. Adıyla bile “ben buradayım beni dinle” şeklinde dakika 1 gol 1 dikkatleri üzerine çeken parça, Sabbath’ın daha huzur verici yanını sevenler için ideal.
Age of Reason: Albümün ara geçişi,kısa bir soluklanması olarak görülebilir. Ama birdenbire Tony Iommi solosuyla “ne diyorum ben” şeklinde sizi kendinize getirecek bir parça. Oturaklı, albümün ağır abisi.
Live Forever: Geezer, Ozzy ve Tony iyi ki biraraya gelmiş dedirten bir parça. Biraz nostaljik, biraz eğlenceli, daha çok erken dönem Black Sabbath parçaları gibi. Ama albümdeki her parça gibi onun da “altında boş yok!”
Damaged Soul: “Sabotage” dönemlerini aratmayan,tam bir uzun yol parçası. Ozzy’nin vokali sayesinde umarsız tavrı iliklerinize kadar hissedebilirsiniz de.
Dear Father: İyi bir Sabbath dinleyicisinin suratına en genişinden bir sırıtışı yerleştirecek parça. Aynı zamanda İyi bir Sabbath dinleyicisi olmayıp sonradan araştıracaklara da aynı katkıyı yapacak parça da bu. Nedeni ise kapanışında duyduğumuz yağmur ve Kilise çanı sesleri, grubun kült olan ilk LP’lerinin kapanışındaki aynı sesler olması. Fikir ünlü prodüktör Rick Rubin’den çıkmış. Bu fikir ise sonuç olarak, kulvarına göre “çok iyi”, ama bir Sabbath şarkısı olarak “sadece iyi” olan bu parçayı özel kılıyor.
Methademic: Albümün en iyi parçası. O kadar iyi ki, geri kalanların içerisinde ona “en” pekiştirmesi yapmak, haksızlık sayılmıyor. “Tony iyi ki varsın” dedirttiren riff’leri, Geezer Butler-Ozzy Osbourne-Brad Wilk üçlüsünün onun gitarını daha da yüceltir derecedeki uyumu ve yarattığı atmosferle masaya vurulan son yumruk gibi. Ama tabii ki değil.
Peace of Mind: Adı gibi kafanızı rahatlatacak, beyninize kısa bir mola verdirecek bir parça. 1972 tarihli Vol. 4 albümü dönemlerini anımsatan parça bittiğinde artık enerjiyle dolu olacağınız kesin. Ayrıca bu 10 numaralı kardeş, albümün artık sonuna geldiğinizi hissettirip fikirlerinizi yavaş yavaş dışarı vurduğunuz parça oluyor. Brad Wilk’in Sabbath’a uymuş olduğunun kanıtı.
Pariah: Finalin oldukça karizmatik ve havalı bu parçası,”belki beceremezler” cilere bir cevap niteliği de taşıyor. Şimdiden bile klasik olma şansı taşıyan şarkı (albümdeki hangi parça taşımıyor ki?) , kurulduklarından bu yana yarattıkları o karakteristik Sabbath özelliklerini bünyesinde toplamasıyla son noktayı elleri “replay” tuşuna tekrar yönelirken koyuyor. Tony ve Geezer’a da teşekkür ettirecek bir parça olması cabası. Ozzy’ye teşekkür etmiyor muyuz, onun önünde çoktan saygıyla eğildik bile.
Kısacası 2013 yılında bize hala iyi müzik dinlettiren bu efsanelerin önünde saygıyla eğilmek gerek. Muhteşem ve Kudretli Ozzy ve ekibi hala “Oz Büyücülüğü” yapabileceklerini, modern ve dinamik bir şekilde gösteriyorlar hem de tavırlarından ödün vermeden. Bu hızla bir başka albümü de yakın zamanda göreceğimiz kuvvetle muhtemel. Ama nezdimde 2013’ün en iyi albümü budur kıssadan hisse.
MÜŞRA DEMİR