Pearl Jam aklımızı başımıza getiriyor: Lightning Bolt!

Canlı performanslarındaki enerjiyle,sözleriyle, sonra o sözleri her dinleyişte kazanılan anlamlarla, yaptıklarıyla ve yapmadıklarıyla; içerisinde benim de bulunduğum milyonlarca insana ilham vermiş bir grup. Pearl Jam. Sadece istediklerini yapar halleri,tarihe geçen onlarca anları…

Şimdi böylesine bir grup düşünün ve hala çıkardıkları her albüm “Ama bir Ten değil, olamaz da yiaa” denilerek haksızlığa uğrasın.(Tabii ki totale vurulduğunda aklı mantığı yerinde olanlar hak ettiği değeri verdi, birer birer kült konuma çıkardı albümleri)

Evet Ten kusursuz bir albümdü –ki eğer başıma bir iş gelmeyecekse ben Vs. albümüne taparım yahu- ama aradan geçen senelerde kendilerinin birer başarısız parodisi haline gelen isimlere baktığınızda bu adamlar da mı öyle olsun istiyordunuz?

 

 

Artık ne istiyordunuz bilemeyeceğim, ama yeniden, en yenilenmiş halleriyle Pearl Jam karşımızda. Lightning Bolt taptaze, elimize en yeni geçen “242426 kez dinlemelik” PJ albümü. Ne Eddie’nin sesi bir gıdım yaşlanmış ne de diğerlerinin enerjisi.

Çıktığı hafta Miley Cyrus adlı iticilik abidesinin albümünü Billboard listesinin tepesinden silkeleyip attığı için bile sevilebilir. Tabii ki ilk sevme nedeniniz bu olmasın da, bu da küçük bir ayrıntı yani…

Şarkılara tek tek gelecek olursak…

 

Getaway:Sözleri fazlasıyla anlamlı, açılış için “aha işte Pearl Jam dinliyoruz” hissini dakika bir gol bir şeklinde veren risksiz bir seçim.

 

Mind Your Manners: Sanırım herkes bu şarkı konusunda tek bir ortak kanıda birleşir: Damakta Motörhead tadı bırakıyor. Bu tabii ki harika bir önizleme. Ancak dinledikçe bu şarkının çok daha fazlası olduğunu düşünüyorum. Kaldı ki harika video klibiyle birlikte bünyeye paket halinde alındığında, sizin için Lightning Bolt’un başrolü bu bile olabilir.

  

My Father’s Son: Evet, şaşırtıcı ama gerçek. Albümdeki en favori parçam bu. Oryantalist esintisi olsun, Eddie’nin eğlenceli vokali olsun ve aslında asıl sevme nedenim olan o dağınıklığı olsun…  Belki de hala bir “Ten” arayan o Pearl Jam’ciler için bir felaket niteliğinde olabilir ama PJ’i sırf bu deneyselliği ve cesareti için seven bizler için, çok ama çok başarılı bir deney.

 

Sirens: Albümden en fazla gürültü patırtı koparan parça. Şimdiden bir klasik haline geldi denilebilir. Ama şaşırdığım bir olay var o da şu: İnsanlar buna “yeni Black” falan diyor yahu. Tamam kalkıp burada o eleştirdiğim “o eski Pearl Jam yok yiaaa” cılara dönüşmeyeceğim. Kaldı ki parçayı çok sevdim, Mike McCready yine döktürmüş, söz konusunda yine dinleyicileri köleleri yapacakları dizeleri var… E daha ne olsun. Ama Black’le yine de alakası olduğunu düşünmüyorum yahu, yapmayın.

Lightning Bolt: Albüme adını veren bu parça, ilk dinleyişte beni vurmadı ama hani olur ya, çok alakasız bir anda arkada çalıyordur ve bir anda dikkat kesilirsiniz… İşte ben o anı bu şarkıda yaşadım. Zamanla sevilip değeri verileceklerden.

 

 Infallible: Albümden ikinci favorim. Daha fazla dinlemeye gerek kalmadan, ilk dinleyişte beni yakalayanlardan. Sözler her zamanki gibi güzel, yaşattığı duygular cesaret verici ancak soft.

 

 Pendulum: Buram buram Indifference kokan bir iş. Sanki en az onun kadar karanlık kardeşi. Pearl Jam’in böyle karanlık işlerini çok seviyorum.  Ama sanki biraz daha şaşaalı bitmeliydi. Ya da belki hileli nokta budur? Ortada bir anda bırakılmışlık hissi…

 

Swallowed Whole: Pek bu tarz şarkıların Pearl Jam’cisiyim diyemem. Elbette ve muhtemelen 456. dinleyişimden sonra beğendiklerim arasında yerini alacak ama şimdilik benim için bir en fazla bir “ara sıcak” olabilir.  
Let the Records Play: Swallowed Whole sonrası bir anda yerimde doğrulmama sebep olan güzel parça. Blues esintili, biraz toy ve belki sonradan biraz kirlenen, Lightning Bolt’un en güzellerinden…  

 

Sleeping by Myself: Siz de benim gibi ukulele Eddie’sine ancak aşırı neşeli ve toleranslı olduğunuz anlarda katlanabiliyorsanız, es geçmeniz muhtemel eserlerden.

 

Yellow Moon:  Bu satırları yazarken bile dayanamayıp dinlediğim, Pearl Jam’in tekrar ne zaman geleceği ve Eddie’nin sesine ne zaman yakınen tanık olabileceğim sorularını yüreğime ve beynime güm diye indiren bir şarkı.

 

FutureDays: Güzel bir yolculuğun sonunda herkesin birbirine sarılıp vedalaşması gibi biraz kırgın ve çokça naif bir son.Üzülerek de olsa bir Pearl Jam macerasının daha sonuna geldik.Lafın gelişi söyledim, şahsen ben üzgün değilim. Çünkü böylesine çok sevdiğim bir grubu halen aynı enerjide ve beni oldukça tatmin eden bir albümle karşımda görüp daha sonra üzülecek kadar şımarık bir insan sayılmam. Asıl hüzünlendiğim nokta bu adamları ne zaman kanlı canlı dinleyecek, ne zaman Lightning Bolt’un sadece odamızı dolduran ya da kulaklarımızdan gelen şekilde değil, konserlerde de bizi bizden alabilecek parçalarla dolu olduğunu hangi tarihte öğreneceğimizin belirsizliği. 

 

Gel artık Pearl Jam.

Ve gidin artık “Nerede o Ten yiaaa” cılar.

Son olarak bu gençlerin hızıyla, çok yakında bir başka “yeni Pearl jam albümü” incelemesi daha yaparken bulurum kendimi söyleyeyim.

İyi dinlemeler…

 

 

MÜŞRA DEMİR

 

Zeen is a next generation WordPress theme. It’s powerful, beautifully designed and comes with everything you need to engage your visitors and increase conversions.

Top 3 Stories

Daha Fazla İçerik
Eve Geri Dönüş: Jack White – No Name İncelemesi