Durup dururken, halihazırda gelecekte bir konseri olmadığı halde neden Garbage‘ı yazmaya, incelemeye karar verdim ben de bilmiyorum. (Bence konser hissi bu, gelecekler, hissediyorum) Ama işte sevdiğiniz bir gruba belli bir zaman için takılı kaldığınızda; bir de arşivinizi açıp ne var ne yok diye bakındığınızda bunun başınıza gelmesi oldukça normal.
Garbage‘la tanışmam öyle ilk dinleyişte sevgi hikayesi falan değil tabii ki. Çok küçüktüm, pek küçüktüm; Türkiye’de verdikleri konser (TR’deki ikinci konserleriydi bu, Bleed Like Me vesilesiyle) ve gelmişken burada çektikleri klip sayesinde duydum ilk başta. Daha sonrasında aklıma nasıl yer ettiyse; yıllar sonra tekrar açıp dinlediğimde bir daha kopamadım; şimdi ise tüm Garbage tarihçesine hakim bir insana dönüştüm haliyle.
Tüm hikayeyi baştan alacak olursak, kuruluş şekliyle bile “iyi elektrik” meselesinin ne denli önemli olduğunun bir kanıtı gibiler. Hepsi kendi alanlarında oldukça başarılı müzisyenler olan Duke Erikson, Steve Marker ve -en azından benim için en önemlisi- Butch Vig, yeni bir proje olarak grup kurmaya karar verirler. Tek sıkıntıları bir solisttir; onu da bir gece MTV ekranında o dönemde Angelfish solisti olan Shirley Manson‘ı gördüklerinde çoktan bulmuşlardır artık.
Devam etmeden önce, neden Butch Vig’e “en önemli” tanımını yaptığımı da açıklayayım. Butch Vig, 90’lı yıllardaki rock akımının oluşmasında en çok etkili isimlerden biri. 90’lı yıllar ve grunge denildiğinde akla ilk gelen o kült Nirvana albümü Nevermind dahil olmak üzere, Sonic Youth ve Smashing Pumpkins gibi pek çok ikonik grubun da başarılı albümlerinin prodüksiyonunu üstlenmiş bir isim. Dolayısıyla; zekasıyla ve gruptaki duruşuyla hayran olmamak zor.
Grubun tüm albümlerini tek tek, zamanla blogda incelerim ama bu incelemenin içinde de kabataslak bir ele almak gerek.
Kendi adlarını taşıyan ilk albüm Garbage (ki kapağı nedeniyle herkes bunu ‘pembe albüm’ olarak adlandırır.), mutlu edici kapağı ve bir debut albüm için fazlasıyla “bomba” oluşuyla kült konumuna gelmekte çok da zorlanmadı. İlk single’ları olan Vow anında Billboard Hot 100 listesine girer, Stupid Girl şarkısı 1997 yılında Grammy ödüllerine aday olur. (Ki Grammy demişken, Shirley’nin Grammy elbisesi efsanedir) Tabii sonradan Metallica‘nın bile coverladığı Only Happy When It Rains gerçek manada bir klasik haline gelir.
Bittabii; benim de klibiyle ve herşeyiyle bayıldığım-taptığım yegane Garbage şarkısıdır bu. Milk, Queer ve diğer “en en en” favorilerim olan “Not My Idea” ile “Supervixen”… Şimdi oturup yazınca ve düşününce, Ölmeden Önce Dinlemeniz Gereken 1001 Albüm (ki bakayım şu kitaba da kimleri koymuşlar başka?) adlı kitaba bu albümün de girmesini anlayabiliyorum. Baştan sona belirli bir konseptte ama asla sıkmayan, mükemmel bir tempodaki çalışmadır bu küçük pembe şeker albüm.
Hemen ardından başka bir klasik gelir, o “turuncu albüm” diye bilinen; Version 2.0… Ardı ardına bu kadar başarılı iki albüm haliyle beklentileri de fazlasıyla yükseltir, yavaştan müziklerine elektronik tınılar da eklenmeye başlamıştır artık. Bunu albümün lokomotifi olan Push It parçasında da anlayabiliriz.(ki, bkz. bir başka hem klibine hem kendisine aşık olduğum parçalardan biri.)
I Think I’m Paranoid, The Trick Is to Keep Breathing, You Look So Fine dönemin hitleri olur; grup da artık MTV’nin biricik sevdiceklerinden biridir…
Tabii bu albümün başarısının sonrasında James Bond filmi için yaptıkları The World Is Not Enough klasiği vardır ki, hem klibi hem kendisiyle oldukça hoştur. (bkz. Müslüm Gürses’in “Bir Ömür Yetmez Ki” parçasına… Müslüm Baba bile çok etkilenmiş, zaten bu adamın rock müzikle olan etkileşimine hep hayranım)
Grubun tarihçesinde 90’ları bitirirken, bir kez daha o yılların ne denli harika olduğunu hatırlamadan edemiyor insan. O dönemde yazan/söyleyen/çalan/performans gösteren güzel,güçlü, yaratıcı kadınların sayısı oldukça fazlaydı. Şimdiki gibi soyunmak herşeyin çözümü değil, en fazla bonus özellikti… (bkz. Fiona Apple’lara, Björk’lere, Shirley’lere,Brody Dalle’lere hayran oldu o dönemin insanları, sallanan popolara değil…)
Dolayısıyla kırmızı saçları, kıpkırmızı ruju, koyu göz makyajı, pek harika olan tarzı, yazdığı şarkı sözleri ve sahnedeki süper karizmatik duruşuyla dönemin kızları Shirley Manson‘ı örnek almakta, idolize etmekte gecikmedi. Röportajlarından da anlaşılabileceği gibi hemen her konuda edebilecek bir çift mantıklı lafı olan Shirley Manson’ın (ki kendisi Gezi’ye Twitter’dan en fazla destek veren isimlerden biriydi, araştıranlar başka gelişmelerle ilgili de sesini çıkarmaktan çekinmeyen biri olduğunu görebilir) o dönemdeki tarzı benim de en büyük ilham kaynaklarımdan biri.
O dönemde giydiği mini elbiseler, ince kumaşlar, ışıltılı üstler, çizmeler… Her şeyiyle fazlasıyla ilham dolu ve ikonik bir isim. (Ki benim de stil ikonlarımdan biri.) Grunge döneminin Debbie Harry’si gibi. Zaten kendisinin Calvin Klein modelliği yapmışlığı da var, hem de çok güzel bir açıklama eşliğinde: ” İnsanlar kampanyalarda sadece Kate Moss gibi harika insanları görmek zorunda değil. Benim gibi sıradan, hatta çirkin yüzleri de görebilmeliler.”
Tabii bu sırada 1999 yılının 16 Temmuz gününde bir de İstanbul konseri verirler. Only Happy When It Rains sırasında yağan yağmuru yaşamış efsane bir nesil de var yani, aramızdalar, dolaşıyorlar…
2001 yılı ve akabinde gelen dönem ise bence Garbage için pek hayırlı olmadı, olamadı. Adını Hole‘un Celebrity Skin parçasından alan Beautiful Garbage, belki de grup öyle düşünmese de; hayranlara göre bir utanç verici bir Garbage albümü. Artık 2000’lerin başındaki rap/hip-hop yükselişine ayak uydurma çabasından mıdır bilinmez, albümdeki şarkılar pek de eski dinleyicileri memnun etmedi. Shirley Manson yavaşça açıp en sonunda platin sarısına ulaştırdığı saçları (ki kendisi MAC Cosmetics’in de yüzüydü o yıllar) resmen grubun değişen tarzının bir kanıtı gibi, kliplerde öylece karşımızda duruyordu. Şahsıma göre özellikle Androgyny pek rezil bir parçadır bu albümden. Albümü halen full olarak dinleyemesem de, Cherry Lips ve Breaking Up The Girl yine de sevdiğimiz, benimsenmiş şarkılar…
Tabii değişen tarz falan diyorum ama burada sevilmeyen şey, zaten pek değişken ve melez bir sound’u bulunan Garbage’ın yeni bir şey denemiş olması değil. Kötü bir şey denemiş olması. Grubun tarzı için her yerde pek çok türün sıralandığı uzunca listeler var ancak benim kulağımın süzdüğü kadarıyla (!) özellikle ilk iki albümde daha yoğunluklu olmak üzere grunge teması olduğu kesin. Buna elektronik rock ve alternatif rock da fazlasıyla eklendiğinde ortaya neden Garbage sevdiğimiz sonucu çıkıyor.
2005, çıkan yeni albümleri Bleed Like Me ve akabindeki turneyle birlikte Garbage’ın yeniden doğduğu yıl sayılabilir. Hatta sayılmaz direkt öyle diyelim biz. Post Grunge’ın cayır cayır hissedildiği, harika bir geri dönüş albümü benim gözümde. Bu defa daha bir kırmızı yaptığı saçlarıyla Shirley ve dadaşları bu albüm kapsamında da ikinci kez Türkiye’ye gelip bu kez ana haberlere haber olacak kadar güzel bir konser vermişlerdi 21 Haziran 2005 tarihinde. (İşte benim Garbage’ı ilk kez duyduğum dönem) Konser vermişken, Run Baby Run single’ı için burada da pek güzel bir klip çekmişlerdi.Simitçi, dönerci ve çarşaflı kadın gösterme klişelerinin ötesine geçip pek hoş anlara sahip güzel bir kliptir bu. Zaten Garbage ve video klipleri demişken, bu konuda gayet özgün şeyler üretebildikleri ve izlemesi keyifli şeylere imza attıkları kesin.
Aynı albümden Bleed Like Me, Why Do You Love Me, davullarda Dave Grohl‘un olduğu Bad Boyfriend ve Metal Heart albümün diğer güzellikleri. Bleed Like Me aynı zamanda Garbage tarihinin en çok satan albümü. (2000-2009 arasında rock dünyasının pek hareketli ve harika olduğu sizin de aklınıza geldi mi şimdi?)
2007 yılında bir greatest hits albümü olan Absolute Garbage geldi, pek güzel geldi tabii. “Aaa o şarkı neden girememiş albüme, aaa bu şarkı neden yok” şaşırmalarının dışında güzel bir toplamaydı bu albüm. İçinde bir de “Gündüz Güzeli” temalı güzel bir klibe sahip olan Tell Me Where It Hurts adlı yeni şarkı da vardı. DVD halindeki özel versiyonunda ise grubun ilk dökümanterleri Thanks For Your, Uhhh Support da bulunuyordu. Ki şahsi fikrim, pek eğlenceli pek güzel bir film olduğu yönünde.
Bunun ardından uzun bir sessizliğe girdi grup. Tabii ki alışılageldiği üzere ayrılık dedikoduları dolaştı… 2012’de ise 7 yıllık aranın ardından Not Your Kind of People albümü çıktı. Bu kez “acaba Beautiful Garbage gibi bir şey mi gelecek” korkusu yüzünden olsa gerek; eski Garbage’ı yeniden duyup mutlu olduk, içimiz rahatladı. Albümde yer yer bir film atmosferi ve vintage sularda yüzen Garbage’ın bu 5. albümü listelerde ve satışlarda da oldukça başarılı oldu. E biz de sevdik, ben de sevdim ama yine de bir pembe/turuncu albüm ya da Bleed Like Me değildi. Bunu üzerlerindeki tozu atma aşaması olarak da görmek gerek tabii ki.
Geriye dönüp baktığımızda Garbage harika işler ortaya koymuş, kimseyi ya da trendleri dinlememiş; kendilerini harika yansıtmış olan bir grup. Tarzları ve şarkı sözleriyle ben ve benim gibi pek çok hayranlarına ilham vermeye devam edecekleri de kesin. Ki şu sıralar kendilerine hiç olmadığı kadar sarmış durumdayım, pek seviyorum, çok seviyorum. Yaşam enerjimi son zamanlarda karşılayan gruplardan biri.
Paylaştıkları son fotoğraflara bakacak olursak yeni bir albüm, e dolayısıyla da yeni bir turne yolda. Bu kadar sevip, iki TR konserini de kaçırmış ve üstüne “Garbage’ın canlı performansı bir harika” yorumlarını nereye baksam 178 kez okuyup “keşke gelseler” kafasına girdiğim düşünülürse (çünkü ben hissediyorum arkadaşlar gelecek isimleri, konser hissi bu…); belli mi ollur belki de bu harika insanları 3. kez bu topraklarda kanlı canlı görme şansımız çok yakındır. (Ki olacak, biliyorum!)
Bir de 90 neslinden hemen herkes, grupla ilgili başlıklara şunu yazmış, ben de yazayım:
Ben büyüyünce Garbage olucam!
MÜŞRA DEMİR
https://instagram.com/multibabydoll/